Lara Ögel’in videolarında doğa, ışık, renk, ses ve anılar bir bellek kutusu gibi iç içe girmektedir. Bir yaprak, bir duvar veya eski bir imge bellekte yer ettiği haliyle sanki kendi dünyasına ait olarak durmakta, ama aynı zamanda bu öznel bellek kendisini dış dünyasına doğru taşımaktadır. Kendisini kamuya açan bir bellek, zaten her zaman “kolektif bir bellek” olarak işlemektedir. Her kişisel anı burada kolektif olan ile kesişmektedir.
Sanatçının “Yıkıntıların hayali yaşamları (ve konumu olana yaklaşılabilir)” videosu, bir yaprak ve Goethe’nin Doğu-Batı Divanı’ndan alıntıladığı dizelerle başlar.1 Tek bir yaprak, kendi ikiliğini ifade etmektedir; bu şekilde tek yaprağın bile kolektifleştiğini, tıpkı psikanalizin bireyin egosunun yarılmış bir ego olduğunu iddia etmesi gibi burada da yaprak tek bir yaprak olarak değil, çoğullaşarak var olmaktadır. Bu çoğullaşma, onu birden çok olanın alanına yani kamusal alana doğru yönlendirmektedir. Kendine ait olan, kamusal alana doğru taşınmaktadır. Aynı şekilde, alttan çekilmiş bir ağacın üzerine yansıyan güneş parıltısının sanki iki insan bacağı gibi, ağacın gövdesini ikiye bölmüş olarak gösterdiği imgede bu çoğalmayı görmekteyiz. Kamuya açılan her çoğalma, sırdaşın ve mahremin kamusala yayılmakta olduğunu bize hatırlatmaktadır. Çünkü sırdaş olan bellek, labirentin içinde saklı olanın yolunu bulduğalunda, sırrı dışarıya doğru taşımaktadır. Video bizi Orta Çağ dünyasından bugünün dünyasına neredeyse değişmez bir yapı gibi taşımaktadır. Bellek, kamuya tarih ötesi bir şekilde açılan bir yapı mıdır; yapısal mıdır? Aynı şekilde dövmeler ve simgeler de tarihin içinden gelen simgelerin bir parçası mıdır? Öyleyse denebilir ki “yapısaldır”; çünkü bütün bunlar doğanın kendi bilgisinde saklı olarak durmaktadır.
“Karanlıkta (başka) neler yetişir” videosunda Lara Ögel, karanlıktan ve toprağın derinlerinden gelen bir kökün dışarı çıkmaya başlamasıyla, metaforik olarak kendi iç dünyasını görünür kılmakta ve mantarı doğaya ait bir nesne olarak kamuya açarak yeryüzüne çıkarmaktadır. Sanatçı, insan elinin gücüyle topraktaki kökünden koparılan bir mantarın, bir anda kendisini tek başına kamuya açık hale gelmiş bir şekilde, dünyaya fırlatılan bir canlı gibi olduğunu göstermektedir. Ögel, neredeyse bir laboratuvara taşınmış bilimsel bir nesne gibi mantarı bize göstermektedir. Bilim nesnesi haline gelen bu doğal nesne, kendisini kamuya bu imgeler sayesinde göstermektedir. Videoda karanlıktan doğan ve aydınlığa çıkarak kendisini görünür kılan bu mantar kamunun görselliğine sunulmaktadır.
1 “Doğudan bahçeme emanet/ Şu ağacın yaprağı,/ Tadımlık, gizli bir mânâ verir,/ Bilgeyi işte böyle sevindirir./ Canlı bir varlık mıdır bu?/ İçten kendi kendini bölmüş./ Yoksa onlar iki güzîde midir,/ Ki insan onları bir olarak bilir?/ Böyle sorulara cevap vermek için,/ Galiba doğru anlamı buldum:/ Hissetmiyor musun şiirlerimde,/ Tek ve çift olduğumu benim?
Johann Wolfgang Von Goethe, Doğu - Batı Divanı, Çev. Senail Özkan, Ötüken Neşriyat, 2009, İstanbul